Günümüzde
gerek devlet kurumları gerekse özel kuruluşlar, her gün binlerce kişiye ilişkin
çeşitli bilgilere ulaşabilmektedir. Elde edilen bilgiler, bilişim
teknolojilerinde yaşanan gelişmelerin de etkisiyle, kolaylıkla işlenebilmekte
ve aktarılabilmektedir. Bunun sonucunda da kişisel verilerin korunması ihtiyacı
doğmuştur. 1970’li yıllardan bu yana, ulusal ve uluslararası düzenlemeler
yoluyla kişisel verilerin korunmasına yönelik çalışmalar yürütülmektedir.
Ulusal anlamda ilk veri koruma kanunu 1970 tarihli Almanya’nın Hessen Eyalet
Veri Koruma Kanunu’dur. Bu Kanun, bilişim sistemleri yardımıyla tapu
kayıtlarına erişim sağlanabilmesi karşısında, verilerin elde edilmesi ve
depolanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek amacıyla hazırlanmıştır.
Benzer şekilde, 1973 tarihli İsveç ve 1978 tarihli Fransa veri koruması
kanunları da, devlet elinde bulunan çok sayıdaki verinin “kimlik numarası”
benzeri bir sistemle kaydı yoluyla entegre edilebilmesi sonucunda, etkin bir
şekilde veri işlemenin mümkün hale gelmesi ve bu kapsamda muhtemel riskler
karşısında hukuken korunmaya ihtiyaç bulunduğu düşüncesiyle hazırlanmıştır.
Uluslararası düzenleme olarak Avrupa Konseyi’nin 1973 ve 1974 yıllarında, özel
ve kamu kesimindeki elektronik veri bankalarında tutulan kişisel verilerin
korunmasında gerekli standartları belirlemek için kabul ettiği iki karar,
kişisel verilerin korunması ile ilgili sonradan çıkarılan düzenlemelere
kaynaklık etmiştir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin geniş kapsamlı ilk
uluslararası sözleşme ise, Avrupa Konseyi bünyesinde kabul edilen 1981 tarih ve
108 sayılı “Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında
Şahısların Korunmasına Dair Sözleşme” olmuştur. Ayrıca Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesi 108 sayılı Sözleşme’nin uygulanmasına yönelik usul ve esasları
belirleyen toplam 13 tavsiye kararı çıkarmıştır. Bu gelişmelerin ardından,
Avrupa ülkelerinde ve ABD’de ulusal düzlemde yasal mevzuat oluşturulurken
Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Konseyi, İktisadi İşbirliği ve Kalkınma
Teşkilatı (OECD) ve Avrupa Birliği (AB) kapsamında da çeşitli yönerge, direktif
ve uluslararası anlaşmalar hazırlanmıştır.
Ülkemizi
kişisel verilerin korunmasına yönelik kanuni bir düzenleme hazırlamaya yönelten
temel etkenler; insan haklarının etkin bir biçimde korunması, Avrupa Birliği
ile yürütülen üyelik müzakereleri ve uluslararası iş birliği ve ticaretin
artırılması ihtiyacı şeklinde sıralanabilir. Öncelikle; kişisel verilerin
korunması, temel bir insan hakkı olan özel hayatın gizliliği ile doğrudan
bağlantılıdır. Kişilerin özel hayatının gizliliğini sağlayabilmek için üçüncü
kişilerin eline geçmesinde sakınca bulunan verilerin hukuken korunması
gereklidir. Ayrıca; ülkemizle ilgili devam etmekte olan Avrupa Birliği tam
üyelik sürecinde, müzakere fasıllarından dördü doğrudan kişisel verilerin
korunması ile ilgilidir. Avrupa Birliği, ülkemizle ilgili olarak hazırladığı
ilerleme raporlarında kişisel verilerin korunmasına dair ulusal mevzuata olan
ihtiyacı vurgulamıştır. Son olarak; ülkemizde kişisel verilerin korunmasına
ilişkin kanuni bir düzenleme olmaması nedeniyle, polis birimleri arasında etkin
iş birliğini hayata geçiren EUROPOL ile güvenlik birimlerimiz arasında
elektronik veri paylaşımı noktasında sıkıntılar yaşanmıştır. Ayrıca yabancı
sermayenin ülkemizde yatırım yapması ve bu yatırımları ile başka ülkelerdeki
yatırımlarını etkin bir şekilde yönetebilmesi için ihtiyaç duyduğu veri
aktarımı, kanuni düzenleme bulunmaması sebebiyle gerçekleştirilememiş ve bu
durum yabancı sermayenin ülkemizde yatırım yapması bakımından caydırıcı bir
unsur olarak değerlendirilmiştir.
Teknolojinin
günlük hayatın içine tamamen nüfuz ettiği günümüzde bireyin kimlik, iletişim,
sağlık ve mali bilgileri, özel hayatı, dini inancı, siyasi görüşü gibi kişisel
verilerinin mahremiyetini korumak büyük önem arz etmektedir. Kişisel veriler,
gerek özel sektör ve gerekse kamu sektörü tarafından bilişim sistemleri
üzerinden otomatik yollarla sıkça kullanılmaktadır. Bu bilgilerin kullanılması
bireyler ile mal ve hizmet sunanlar bakımından bazı kolaylıklar ve avantajlar
sağlasa da, bilgilerin istismar edilme riskini de beraberinde getirmektedir.
Dolayısıyla bu iki menfaat arasındaki meşru ve makul dengenin kurulması
gereklidir. Ülkemizde 1981 yılından beri kişisel verilerin korunması konusunda
mevzuat oluşturma çalışmaları yapılmaktadır. 7 Nisan 2016 tarihinde yürürlüğe
giren 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, bu kanunlaştırma
sürecinin en önemli aşaması olarak hukuk düzenimiz içerisinde yerini almıştır.
6698 sayılı Kanun, bu alandaki en iyi uygulama ilkeleri ve esaslarını
yansıtacak şekilde hazırlanmıştır.
Teknolojinin
ilerlemesi ile birlikte bilgiye erişimin kolay hale gelmesi olumlu gelişmeleri
sağladığı gibi büyük riskler de barındırmaktadır. Günümüzde devlet kurumları ve
özel kuruluşlar, kişiler hakkında önemli miktarda veriyi işlemektedir. Bu durum
kişilerin verileri üzerindeki hakimiyetini kaybetmesine ve bu verilerin
kendilerine karşı kullanılması gibi risklerin oluşmasına sebep olmaktadır.
Kişisel verilerin korunması hakkı, bireylerin kendi verilerinin gerçek veya
tüzel kişiler tarafından yetkisiz şekilde kullanılmasına karşı sahip oldukları
anayasal bir haktır. GC Hukuk ve Danışmanlık Bürosu olarak 7 Nisan 2016 yılında
yürürlüğe giren 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ve ikincil
düzenlemeleri kapsamında müvekkillerimize avukatlık ve danışmanlık hizmeti
sunmakta olduğumuz başlıca konular şunlardır;
–
Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Genel Hukuk Desteği ve Danışmanlığı
– Veri
Sorumlusunun Yükümlülüklerinin Yerine Getirilmesinde Hukuki Danışmanlık
–
Kişisel Verilerin Korunması Kanununa İlişkin Yürütülen Soruşturmalarda Hukuki
Temsiliyet
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ve
Türk Ceza Kanunu Bağlamında Kişisel Verilerin Ceza Normlarıyla Korunması
Belirli veya kimliği belirlenebilir
gerçek kişiye ilişkin tüm veriler olarak tanımlanabilecek kişisel verilerin
korunması, insan haklarından olan özel hayat ve aile hayatına saygı hakkı
bakımından önem arz eder. Kişisel verilerin korunması konusu günümüzde gittikçe
önem kazanmakta, hem bireyler günlük yaşamlarında bu konuda pek çok yakınmada
bulunmakta hem de konu üst düzey yargı organlarının hukuksal tavır almalarına
neden olmaktadır. Bu doğrultuda Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği başta olmak
üzere pek çok ulusal üstü örgüt ve devlet tarafından kişisel verilerin
korunması alanı düzenlenmiştir. Türkiye, geç kalınmış olsa da bu alanı
düzenleyen 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nu kabul etmiştir.
Kişisel verilerin ceza normlarıyla korunması ise Türk Ceza Kanunundaki suç
tipleriyle sağlanmaktadır. Bu bağlamda ele alınması gereken suç tipleri: TCK
135-138. maddelerde düzenlenen Kişisel Verilerin Kaydedilmesi suçu, Verileri
Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme suçu ve Verilerin Yok Edilmemesi
suçu ve 6698 sayılı Yasanın 17/2 maddesinde düzenlenen Kişisel Verilerin
Silinmemesi veya Anonim Hale Getirilmemesi suçudur.
GC Hukuk
ve Danışmanlık Bürosu yukarıda izah edilen tüm bu uyuşmazlıklarda
müvekkillerine avukatlık ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır.